4/04/2010

The Imaginarium of Doctor Parnassus

Şükür ki en sonunda üzerine düşünebileceğim, yazabileceğim de bir film girdi vizyona. Son zamanlarda sabun köpüğü filmler izlemekten gerçek sinemanın tadını unuttuğumu fark ettim.


Memleketteki hanımlara sorsam bana üç aktör ismi söyleyin hem yakışıklı olsun hem yetenekli; muhtemelen Johhny Deep, Jude Law ve Heath Ledger isimleri listenin önde gelenlerinden olacaktır. Dr.Parnassus ayrıca Tom Waits, Christopher Plummer gibi büyük isimleri de kadroda buluşturuyor. Nedendir bilmem ama genelde pırıltılı isimlerin toplandığı prodüksiyonlar fiyaskoyla sonlanır ama yönetmen ve senaryoda Terry Gilliam ismini görünce durum şüphesiz başka bir hal alıyor. 

                                   

Kendisi şahsen bayıldığım Monty Python ekibinin kurucularının tek İngiliz olmayan ismidir. (izlemeyenler için özellikle Holly Grail şiddetle tavsiye edilir.).


Yönetmenin animasyon geçmişi ve bu daldaki büyük yeteneği filmlerinde fantastik -sürreal atmosferleri bu kadar başarılı oluşturmasında şüphesiz büyük önem taşıyor. Gişe anlamında en popüler filmi olarak Brad Pitt'i şaşı gözleriyle hafızalarımıza kazıdığımız Twelve Monkeys'i gösterebiliriz. Belki de yönetmenin elit sanat sever kitleden çıkıp halka ulaşmayı başarabildiği tek filmi oldu.

                                                   

Terry Gilliam fimlerini ikiye ayırırım. 1.İlk izlediğinizde anlayabileceğiniz kadar hazmı kolay olanlar. (örn. 12 Monkeys)  2. Kağıt altındaki bozuk paranın şeklini çıkarır gibi birkaç defa izleyerek ve üstüne düşünerek filmin bütününü görebildiğiniz binlerce anlama gebe filmler.(Brazil en iyi örnektir.). 

Dr.Parnassus'u ilk grubun içine sokmak mümkün değil. Zira filmin sunduğu sürreal öğelerin ve pek de alışık olmadığımız bir biçimde işlenen ironik ahlak sorgulamasının tek izleyişte anlaşılmasının oldukça zor olduğunu kabul etmeliyim. Yönetmenin önceki yapıtlarını izlememiş olanlar ve bu filme bir gişe filmi gözüyle gidenler büyük hayal kırıklığı yaşayıp büyük ihtimalle ilk yarım saatte salonu terk edecektir.  Zira birbiri içine geçmiş zincir diyologlardan birini kaçırmak demek filmden kopmanıza neden olabilir. O yüzden yakışıklı aktörlerin boy gösterdiği bir ticari yapıt olarak görmeyip filme ilk anından itibaren tüm dikkatinizi vermenizi öneririm.  

Filmi özetlemek gerekirse: Dr. Parnassus ve şeytanın iddiası... Parnassus kaybederse kızı 16 yaşına girdiğinde onu şeytana teslim edecektir. Sürenin dolmasına son iki gün kalmıştır. Köprüde asılı bulunan bir adam herşeyin değişmesine neden olur. Parnassus kızını şeytana kaptırmamak için herşeyi yapmaya hazırdır.

Peki aslında Dr.Parnassus neyin metaforudur? İnsanların düşlerini kontrol edebilen bu adamın insanların zihinlerine girip kontrol etmesi yerine onların kendi yollarnı kendilerinin belirlemesini istemesi "din, kader" tartışmalarına nasıl bir göndermede bulunur? İyi ve kötünün ironik bir sorgulaması..

Gişe yapmayacağını bildiğim ama muhakkak üzerine düşünülmesi gereken bir film.

İyi seyirler.  

1 comment:

Doorstepping said...

İnşallah umutlarımız boşa gitmez! Ben asıl bu kadar farklı aktörün aynı karakteri hem de tek filmde nasıl oynadığını merak ediyorum ???