8/19/2010

Madonna Madonna...


Kim ne dersin türünün tek örneğidir Madonna. İnsan düşününce şaşırmadan edemiyor. 90'ların pop starı bilmem kaç yaşında ama hala vücudu 20liklerden sıkı, hala moda çekimlerinde, hala konserlerde. Eğer ki yaşlanma karşıtı bir ilaç veya krem gibi birşeyler keşfedilmişse bu kadının buna erişimi olduğu kesin.
Genetik de bir yere kadar...

Kendisi son olarak Dolce&Gabbana'nın Sonbahar/Kış koleksiyonunda boy gösterdi. Bu iki markanın birbirine tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş biçimindeki uyumu göz kamaştırıcı. Fotoğraflar ünlü fotoğrafçı Steven Klein'ın objectifinden.

Dolce&Gabbana tam bir İtalyan. Kadını seksi, kışkırtıcı, abartılı.. Bu kampanyanın çekimlerinin hikayesini ünlü İtalyan yönetmen Pasolini'nin Mamma Romma filmindeki kareler oluşturuyor. Tüm karelerde bir İtalyan markanın daha ne kadar İtalyan olabileceğini görüyoruz..

 



Ne denir ki. Kıskanmamak elde değil...




8/16/2010

The Joneses - Marketing Sen Nelere Kadirsin???


The Joneses son zamanlarda izlediğim en ilginç senaryolardan biriydi diyebilirim. Vizyona girmesiyle çıkması bir olan bu filmin iddialı fikrine rağmen sahnelenmesinin bir o kadar zayıf olduğunu söyleyebiliriz.

Çekirdek aile Joneslar Amerika'da bir mahalleye yerleşir. Demi Moore güzelliğinde bir anne, David Duchovny karizmasında bir baba, biri yakışıklı diğeri güzel iki çocuk. Büyük, son moda dekora edilmiş bir eve yerleşip hızlıca mahalledeki insanlarla kaynaşmaya başlarlar. Çekicilikleri sayesinde bu süre çok da uzun sürmeyecektir. Siz bu insanların nihai hedeflerinin ne olduğunu sorgularken kısa bir süre sonra öykü çözülür ve Jones'ların bir firma tarafından tutulmuş kurmaca bir aile olduğunu anlarsınız. Amaçları ise gittikleri yerlerde çevrelerindeki insanları kullandıkları ürünlerle etkileyip onların bu ürünleri tüketmesini sağlamaktır. Aynen filmde de yer aldığı gibi asıl iş tek bir ürün satmak değildir; bir yaşam biçimini satmaktır! Komşular ise elbet bu ailenin ihtişamından etkilenecek ve aile fertlerinin satış rakamları gittikçe artacaktır.

Tüketim dünyasına zekice bir hicivle yaklaşan bu hikaye ne yazıkki bu noktadan sonra klasik bir Hollywood uygulamasının ötesine geçemez. Gönül isterdi ki The Joneses, Peter Weir'in Truman Show'una dönüşsün. Günümüzün bu salgın hastalığını bir tokat gerçekliğinde yüzümüze vurup bizi şöyle bir kendimize getirsin. Ama gişe beklentili bir filmin elbette son sloganı aşk kazanır olacaktır.

'Stealth Marketing-Hayalet pazarlama' tekniğini acaba firmalar bu boyutlara taşımaya başlamış mıdır diye sorgularken; gazete ve dergilerde marka kıyafetleriyle poz veren ünlüleri ve onların makyajını,saçını,çantasını, elbisesini alarak taklit eden binlercesini düşününce bu hilelerin aileler olarak değil de başka türlü hallerle hayatlarımıza girdiğini görüyoruz zaten..

Üzerinde düşünülesi bir senaryo.
Eksileri artılarını götürse de fikri için izlenmesi tavsiye edilir..





8/05/2010

Alafolka Gururla Sunar

Malum tasarım işi kolay değil. Hem sanatçısınız hem esnaf. Tekstil olunca iş, hem müşterinizi iyi bilip hem de rakiplerinizin dışında bir şeyler yapacaksınız. Hele bir de kendi butik koleksiyonunuzu çıkarıyorsanız, üstüne bir de üreticisiyle savaşacak; pazarlık yapacaksınız.

Bu yazıda koleksiyonunu göreceğiniz Burcu yaptığına ruhunu katan bir savaşçı. En sonunda kendi koleksiyonunu kendi markası adı altında çıkardı. Alafolka! Modern'in oryantalla buluşması. Elbette tüm detaylarıyla kadınsı. Ürünler Beyoğlu-Galata'da La Mariquita'da, Fashion Project'te,Melscouture ve Logg Butik'te satılıyor. Uyarmam gerek limitli sayıdaki üretimde adetler gittikçe azaldı. Demedi demeyin!!






8/03/2010

Bu yazın en sevdiğim ayakkabıları..

 

Küçükken ayakkabıya pabuç derdik. Pabucun her zaman başka bir hali vardır benim dünyamda. Pabuç ayakkabı demek değildir. Bu son aldığım tam bir pabuç işte. Küçük, sevimli, uslu..Meta aşkı denen şey böyle olsa gerek. Bu küçük yeşil pabuçlarla başka bir ilişki kurduk galiba.. İster jeanlerle,ister bol paça kumaş pantolonlarla ve özellikle turuncu/kahve tonlarla çok rahat kombinlenebilecek bir alternatif.(Uterque'dan- şu anda indirimde)
 

Bunlar ise Robin Hood ayakkabılarım. Saks mavisi bu sezon öne çıkan renklerden oldu. Kombin yaratmak açıdan zor bir renk olsa da giydiğiniz her şeye renklilik ve canlılık katıyor. Tabii böyle bir ayakkabıyla, çok sade bir parçayı bile göze çarpar hale getirebilirsiniz. Kendisi bu yaz en severek giydiklerimden biri oldu. Her taraftan güneş görür gibi bu sandaletler de her tarafından hava alıyor. Rahata diyecek yok yani.. (Fornarina'dan)




8/02/2010

Yazın en iyi filmi - Inception



Süt oğlan seni hiç sevmedim babanı da sevmezdim gibi bir şey benim de Leonardo Di Caprio'yu sevmemem. Sebebi Titanik miydi bilmiyorum ama her zaman oyunculuğunda eksik bir şeyler aradım.Ama işte kimilerinde şans olur,bu adamın da şansı iyi yönetmenlerle çalışmasıydı.
Bu sefer yönetmen koltuğunda Christopher Nolan var. (İsim tanıdık gelebilir kendisi en son Batman filmi Dark Knight'ı yönetmişti.)
Senaryo özetle şöyle:
Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) uzmanlık alanı rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmak olan yetenekli bir hırsızdır. Malum yetenek böyle olunca da büyük adamların aradığı bir insan olmuştur. Gelin görün ki bu yeteneğinden ötürü kendi ülkesinde bir kanun kaçağı ilan edilir.(köşe yazarları gibi nedeni söyleyip işin sırrını bozmayayım diyorum.)Sevdiğinden çocuklarından ayrı biçare Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansızı tamamlayabilirse. Onun ve ekibinin bu en son görevdeki işi bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir.(ki filmin adı da buradan geliyor:inception). Filmin ikinci yarısında ekibin bu görevi uygularken karşılaştıklarını izliyoruz,ve elbette birtakım sürprizlerle..

Son zamanların en dikkat çekici bilim kurgularından.Zekice yazılmış bir senaryoda birbirinden etkileyici oyuncular var. Oyunculuklar böyle güçlü bir fikrin yanında parlayamamış olsa da özellikle Juno filminde kendisine hayran kaldığım Ellen Page'i daha bir büyümüş olarak görmek çok keyifliydi.


Yazın bu sıcaklarında yapılacak en iyi şeylerden biri hiç şüphesiz sinemaya gitmek. Ve bu sezonun muhakkak izlenmesi gereken filmlerinden biri. Kaçırmayınız!!!