Son iki yazdır herkesten sürekli bir Kaş lafı işitir olmuştum. Hani bir şey çok tekrarlanır ve çok övülürse insanda bir önyargı oluşmaya başlar ya..Etrafımdakiler Kaş şöyle güzel, böyle güzel dedikçe benim hevesim kaçar olmuştu. Neyse ki bu Eylül’de kendimi ansızın bu cennette buluverdim, iyi ki de gitmişim diyorum şimdi..
Gitmeden önce müdavimlerden aldığım pek çok tavsiye vardı. Kaşa gidince yapılacaklar uzunca bir liste ve ben sanırım daha yarısını bile bitiremedim. Ama gördüklerimle, yediklerimle, içtiklerimle ve fotoğrafını çektiklerimle kısa bir Kaş yazısı sizi bekliyor..
Efendim, Dalaman havaalanına iniyorsunuz. Sanırım yolculuğumun sonu Kaş’ta bittiğinden en sevdiğim havaalanıdır kendisi. Buradan bir transferle- (ücret 130-150 arası değişiyor)kendinizi Kaş’a atıveriyorsunuz. Aradaki bu yolculuk yaklaşık 2 saat kadar sürüyor.
Her müdavimin müptelası olduğu kalacak bir yeri vardır. Bizimki Perse Butik Otel. Sahibi, çalışanları ve odalarının güzelliğiyle bizim Kaş sığınağımız olur kendisi.
Otelinize yerleşikten sonra kendinizi mavi sulara bırakırsınız. Bir sürü beach’in olduğu Büyük Çakıl’da ve Küçük Çakıl'da su biraz soğuk olduğu için biz Limanağzından denize girmeyi tercih ediyoruz.Yaklaşık 10-15 dk süren bir tekne yolculuğuyla varıyorsunuz limanağzına. Bu yolculukta kulağımda sevdiğim müziklerle denize ve doğaya bakmak tarifi zor bir mutluluk.
Bütün bir yol boyunca bu manzaraya bakarak müziğinizi dinleyebilirsiniz. Ben 'Eternitiy and a Day' ve 'Koop Island Blues' dinlemekten inanılmaz zevk aldım. Tavsiye ederim..
Eğer tekne sizi tutmuyorsa limanağzından dönerken en uca oturun ve sıkıca tutunun..Hayatımda bu kadar keyif aldığım nadir anlardandı. Yaşamanızı tavsiye ederim..
Bana Kaş'ı tanıtan sevgili arkadaşım Özlem..
Burada birbirinden farklı beach’ler bulacaksınız. Benim favorim Delos eski adıyla Don Kişot. Mavi-beyaz renkleriyle bir yunan adası mekanını andıran Delos’ta aynı zamanda kalınacak yerler de mevcut. Küçücük sevimli bir koyda yüzmeye doyamayacağınız bu yerde çalınan müzikler şahane. Ayrıca bir klasiğimiz olan muzlu frappeyi de öneririm.
Eğer küçük çakılda merkeze daha yakın bir yerde denize girmek isterseniz Nur Beach’i de öneririm. Mekan sahibi Mehmet Bey’i her daim işinin başında bulacağınız Nur’da manzaranın tadını doyasıya çıkarırsınız. Kesinlikle ama kesinlikle Nur soslu karides’i tatmalısınız. Lezzetinden kendimden geçmiş olmalıyım ki fotoğrafını çekmeyi unutuvermişim.. Bir de narlı mohitoyu unutmuyoruz!
Nur'da uzandığımız sezlong'dan izlediğimiz bu manzara unutulacak gibi değildi..
Deniz sefasından dönünce saat 5.30-6 civarı gidilecek adres Deja-Vu’dur tabii ki. Adettendir ki burada Kaş sakinleri güneşin batışını izler. Güneş bu kadar mı güzel batar yahu dedirten derecede bir güzellikle biranızı yudumlarsınız. Fonda müzik, masada dostlarla sohbet ve yanı başınızda kuruyemişinize eşlik eden güvercinler..
Eğer başka bir mekanda akşam yemeğini bekleyeyim derseniz de Hide Away güzel bir alternatif. Gerçekten de adı gibi kendisini ulu orta göstermek istemezmiş gibi saklanmış bir bar olan Hide Away’de böğürtlenli mohito mutlaka içilmeli..
Ve yavaş yavaş akşam bastırırken duş alınır,üst baş giyilir ve akşam yemeğine geçilir. Akşam yemeği için bir sürü yer arasından size en sevdiğim üç mekanı tanıtmayı bir borç bilirim…
Üzüm Kızı Meyhane
Burayı nasıl anlatmalı bilemiyorum. Müdavimi olduğumuz bu mekana bir giden zaten bir daha çıkamıyor. Mutfakta birbirinden hamarat hanımların ellerinden çıkma mezeleri seçmek gerçekten zor iş. Mutfağın açık mutfak olması çok da sık rastlayamadığımız önemli detaylardan. Eski nesil bir meyhane olan Üzüm Kızı’nda her şey usulüne uygun. Masanıza oturur oturmaz getirilen beyaz leblebi ve katı yoğurtla yapılmış cacık size bozulmamış has bir meyhanede olduğunuzu hissettiriyor. Mekan sahibi Ali Armağan uzun zaman önce İstanbul'daki hayatını bırakıp Kaş'a yerleşmeyi tercih etmiş, iyi ki de etmiş ki şimdi gittiğimizde keyifle oturup sohbet edeceğimiz bir yerimiz var artık. Kendisi teker teker masaları ziyaret edip, sizlerle sohbet edip mekanını ve hikayesini samimiyetle anlatıyor. Üzüm Kızı adı her ne kadar şarabı çağrıştırsa da; aslında mekanın adı çok eskilerde üretilen özel bir rakı markasından geliyor. Meyhanenin duvarlarında bu rakının üretildiği zamanlarda üstünde yazılan Ömer Hayyam mısralarını görüyorsunuz. 70’ler-80’ler Türkçe şarkılarının çalındığı Üzüm Kızı’nda şarkılara eşlik edip sohbet etmenin tadı bir başka. Mehmet Güreli'den Kimse Bilmez'i sanırım en çok burada dinlemekten keyif aldım. Kesinlikle balık kokoreci,topiği, favayı ve elbette sütte balık’ı denemelisiniz. NOT: Rezervasyonla gitmenizi tavsiye ederim.
Topiğin iyisini bulmak gerçekten zor..Buradakini mutlaka deneyin..
Favorim..Sütte Balık
Mutfaktaki gizli kahramanlar..
Ali Armağan nam-ı diğer Üzüm Kızının sahibi..
Bahçe Balık
Kaş’ın yerlilerinden bir ailenin sahip olduğu Bahçe Balık Kaş'ın en bilinen mekanları arasında. Özellikle bayram tatilleri gibi yoğun zamanlarda aylar öncesinden rezervasyonla yer bulacağınız Bahçe Balık’ın mezeleri, balığı her şeyi çok leziz. Ama bilen bilir Bahçe Balık’ta ahtapot yenilir. Tatmış olanların okurken bile ağzının sularının aktığını biliyorum...
Resmine baktıkça bile iştahımın kabardığını söyleyeblirim..
Spaghettici
Birbirinden güzel meyhanelerin olduğu Kaş’ta bir de meşhur bir Spaghettici var. İşin ilginci ben spaghettisini değil ama tatlısı tiramisuyu denedim. İki kardeş olan Ramazan ve Halil Bey’in sahibi olduğu ve bizzat mutfağında da bulunduğu Spagettici’de kedi dili kekine tiramisuyu mutlaka yemelisiniz. Mekanın en beğenilen spagettisi ise duydugum kadarıyla deniz ürünleri, bir dahaki sefere ben de denemeyi planlıyorum...
Ve evet Kaş hakkında keşfedilecek yazılacak çok şey var! Bu yazıyı okuyanların ama keşke şunu da yazsaymışsın diyeceklerini biliyorum. Hayat umarım uzun ve biz gelecek yaz yine oradayız. Keşfedilmesi gereken yerler için tüm önerilerinize açığım..
Tatilimi daha bir eğlenceli kılan sevgili Özlem'ime de tekrar teşekkürler..